Baş yazı-Türkiyede Ticaretin Gelişimi

0 0
Okuma Süresi:3 Dk., 12 Sn.

TÜRKİYEDE TİCARETİN GELİŞİMİ

Ülkemizdeki ticari gelişmeleri ele almaya kalkarsak oldukça eskiye gitmemiz gerekecektir. Selçukluları bir kenara bırakırsak Osmanlı İmparatorluğu dönemini ayrı ve Cumhuriyet dönemini ayrı irdelersek amacımıza biraz daha kolay ulaşabiliriz. Kurulduğundan bu yana Osmanlı İmparatorluğu, yaptığı fütuhat hareketlerinin en önemli ortak yanı hiç kuşkusuz ticarettir. Savaş açılan ve alınan şehirler özellikle döneminde ticaret adına önde gelen şehirler olduğu görülmektedir. Örneğin BURSA şehri İran ipek kervanlarının geldiği, konakladığı ve satışının yapıldığı en önemli merkezlerdendi. Örnekleri çoğaltacak olursak İskenderun, Trabzon, İstanbul, İzmir, Şam, Azak (Ukrayna) gibi yerler sayılabilir. Özellikle dünyanın merkezindeki denizlerle bağlantısı olan boğazların çok önemli bir bölümünün Osmanlı eline geçtiğini görmekteyiz. Hiç kuşkusuz bu fütuhatlar ticarette önde ve daha güçlü olmak arzusunun nedenleridir. Alt yapı olarak da kervansaraylar, hanlar ve bir çok bürokratik kolaylıklarda tacirlerin menfaatine sunulmuştur. Osmanlının kurulduğu topraklar dünya ticaretinin en güçlü güzergahıydı. İpek yolu başlı başına bir ticaretti. Bol yağmur aldığı ve çok soğuk olduğu için Avrupa’da tarım yeterli yapılamıyordu. Endüstriyel ürünler için yeterli yer altı madenleri yoktu. Beslenmek ve giyinmek için mutlaka daha sıcak ülkelerin ürünlerine ihtiyaçları vardı. Osmanlı o zamanlar,  Avrupa’ya tahıl, tuz, şap, hint yağı (aydınlanmak için), yün, baharat gibi ürünlerin geçiş güzergahıydı. Aynı Avrupa ise diğer ülkelere Cam, Cam ürünleri, Ayna, Saat türü şeyler gönderirdi. Sonuç olarak Osmanlı coğrafi ve politik olarak güçlü bir ticaret ülkesi olmuştu. Bunu da kurumsallaştırmak için a-İslâm’a göre ticaret ahlâkı, b-loncalar yoluyla kaliteli ve spekülasyonsuz satışlar, c-kalite ve sağlam ürün kontrolünü sağlamak için de devletin ciddi kolluk mekanizmalarını yerleştirmişti. Zaman içerisinde Avrupa, kendisine pahalı ve sorunlu olan ticaret yollarına alternatif güzergahlar aramaya başladı. Çünkü hem istediği ürünü pahalıya mal ediyor, hem Osmanlıya eli mahkûm oluyor, hem zaman zaman siyasi anlaşmazlık durumlarında da ambargo konulabiliyor ve hem de ticaretini, sanayisini geliştiremiyordu. Denizlerden yeni güzergâh keşifleri yaparak bu emeline ulaştıda. Bu coğrafi keşifler ve alternatif güzergâhlardan sonra Osmanlıda ticaret, bir nevi devlet mekanizmalarıyla iç içe olduğundan, yerinde ve çabuk kararlar alınamadığı için gittikçe gerilemeye başladı. Eğer Osmanlının yıkılış sebeplerinden biri ticaretin ve endüstrinin gerilemesi olmuştur dersek abartmış olmayız. Bu arada Avrupa daha ucuz beslenmek için tarım ürünlerine ve endüstrisi için daha bol hammaddeye kavuşmuş oldu. Bu da hızla zenginleşmeye ve doğal sonuç olarak da endüstrileşmeye yol açtı. Zaten Avrupa’nın ticaret yapmaktan başka şansı yoktu. Coğrafi ve meteorolojik koşullar toprağa dayalı üretime yardımcı olmuyordu. Devletlerinin de kendilerine yardımcı olmasının da avantajıyla günümüzde dahi teknoloji ve endüstride bu yüzden öndelerdir. Gelişmeler o kadar hızlı ve o kadar fazla oldu ki, birinci ve ikinci dünya savaşları bile bu ticari kaygılar yüzünden çıktı. Şöyle ki; fabrikalarına gerekli olan daha fazla hammadde ihtiyacı, üretimlerinin fazlalaşmasından dolayı daha fazla Pazar arayışı, üretim maliyetlerini düşürebilmek için daha fazla ucuz iş gücü gibi etkenler dünyanın paylaşılmasını gerektiriyordu. Bunun net olarak anlamı daha fazla SÖMÜRÜLECEK ülkeler veya kurulacak koloniler demekti. Ülkemizde Cumhuriyet kurularak Osmanlı imparatorluğuna son verildi. Bu dönemler biraz daha kapalı ve kısıtlayıcı olduğundan dolayı ticaret iyice dip yaptı. Tükenmiş olan iç kaynakları sübvanse edecek hiçbir yabancı sermaye de gelmiyordu. Devlet eliyle bir şeyler yapılmaya çalışılsa da, arzu edilen performans hiçbir zaman yakalanamadı. Uzun müddet devam eden bu olumsuz gelişmelerden sonra çok partili sisteme geçildi. Menderes döneminde biraz daha liberal tedbirlerle ticarette kısmide olsa canlanma başladı. Zaman zaman darbeler ve iç karışıklar yüzünden bu da akîm kaldı. Daha sonra Turgut Özal’lı dönemlerde ticaretin yıldızı parlamaya başladı. Ticaret yapmak için liberal ekonomi anlayışının şart olduğu bu dönemde Türkiye ihracatçılığa bile başlamıştı. Gelinen bu noktada mevcut hükümetin yerinde ve kararlı liberal kararlarından sonra ihracat her yıl artarak devam etmektedir. Gelişmiş ülkelerle aramızdaki makas o kadar açık ki, telafisi için çok çalışılması gerekmektedir. Örneğin aynı nüfusa sahip Almanya’nın yıllık ihracatı yaklaşık 900 milyar Euro iken, ithalatı ise 700 milyar Euro’dur. Bizim ise, ithalatımız ihracatımızdan fazla olduğu gibi, Almanya’nın sadece ihracat fazlası olan 200 milyar Euro’nun yarısı kadar ihracata sahibiz. Sonuç; daha yapılacak çok iş, daha gidilecek çok yol var demektir.

Bir cevap yazın