FINDIK TARIMINDA ALARM!

0 0
Okuma Süresi:4 Dk., 43 Sn.

FINDIK TARIMINDA ALARM!

Her yıl hiçbir ithalat masrafı yapmaksızın ürettiğimiz fındıktan yaklaşık 2 milyar dolar kazandığımızı hepimiz bilmekteyiz.

Çiftçiler, mevsimlik ameleler, imalatlarda çalışan işçiler, fabrikacılar, nakliyeciler, aracı esnaflar vb… gibi on binlerce insanı istihdam edildiğini de bilmekteyiz.

Özellikle orta Karadeniz’in (Ordu, Giresun, Trabzon) dik yamaçlarını ancak ve ancak fındık bitkisi ile erozyondan koruduğumuzu, milyonlarca ton verimli tarım toprağımızın denize gitmesini engellendiğini, ekolojik dengeyi koruyacak yeşil bitki örtüsünün var olduğunu ayrıca bilmekteyiz-farkındayız.

(Farkındayız çünkü Türkiye’nin en çok yağış alan bu bölgesi, fındık ürünü yaygınlaşana kadar heyelanlardan ötürü felaketlerle anıldığı günleri asla unutmadık.)

Söz konusu bu bölgede gerek coğrafi yapısından ve gerekse meteorolojik farklılıklardan dolayı fındık ürününden başka daha verimli hiçbir ürün yetiştirilemeyeceğini asla unutmamalıyız.

Dünyanın en’leri olan bazı bitkiler-ülkeler vardır, (örneğin İspanya 2 milyon ton ile dünya zeytin üretiminin yarısını tek başına sağlamaktadır gibi…).

Bu özellikleri kat be kat aşan öneme haiz, kaliteli fındığı dünyada hiçbir örneği olmayan bir şekilde (Allah vergisi!) üreten Türkiye söz konusudur (Dünya’da üretilen tüm fındığın %75’ini tek başına ülkemiz yapmaktadır!).

Stratejik bir ürün olan, alım satımlarda bedelleri nakit olarak ödenen, saklanması-korunması bu denli kolay olan başka hiçbir tarım ürünün olmadığını da biliyoruz.

Bu kadar önemli ve ekonomik değeri yüksek olan ürünümüzün halen daha ısrarla verimsizleşmesine, gerilemesine, yozlaşmasına, önemsizleşmesine giden yolları da gördüğümüz halde müdahale etmediğimizi de HATIRLATIYORUM.

Şimdi aksaklıkları sıralamalıyız; (ancak bu aksaklıklar özellikle Ordu, Giresun ve Trabzon için geçerlidir. Samsun ve Sakarya bölgesi için durum biraz daha ümit vericidir. Nedenleri kısaca; bu bölgeler genelde düzlük olduğu için fındık tarımı daha kolay/ucuz yapılmaktadır. Parseller orta Karadeniz’e nazaran daha büyük parçalar halindedir ki bu durum fındık üretimini gerçekleştiren üreticiyi bahçesinde tutmaya yetmektedir.)

 

Ordu, Giresun, Trabzon coğrafyasındaki üretime dönecek olursak;

Fındık bahçeleri eski dikim olduğu için oldukça yaşlanmış ve ömrünü yakın bir gelecekte tamamlamış olacaktır.

Bahçe yenilemenin ve dikiminin olmadığı bu bölgemizde birkaç on yıl sonra fındık üretimi mazide kalacaktır.

Bunun yapılamamasının kesin suretle nedenleri,

A-Arazilerin küçük parçalar halinde olması, (fazla arazisi olanın bile dağınık yerlerde arazisi olduğundan yine küçülmesi söz konusudur!)

B-Tapu kayıtları halen daha müşterek-hilaflı-hazine mülkü gibi nedenlerle alınamamış olmasından tarım sigortası yaptırılamıyor olması,

Bunun böyle olması aşağıdaki sorunları beraberinde getirmektedir;

A-Parçalı olan bahçe sahiplerinin büyük bir kısmının başka şehirlerde yaşıyor olmasından gerekli bakımı yapılamamakta,

B-Sigorta mefhumu olamadığı için nasılsa fındık hasar gördü düşüncesiyle gübreleme ve ilaçlama yapmamakta, (oysa hasta insana daha fazla ilaç tedavisi gerekir!)

C-Ürün olan yerlerde dahi yine başka şehirde yaşandığından takviye gübre-ilaç verilmemekte, (fazla olan ürün daha fazla gıda isteyecektir ki, bunun yolu yalnızca gübre ilavesi ile olmaktadır!)

D-Mevcut üretimi sürdürebilen eski kuşaklardır (yaşları 50’den fazla olanlar) ki bu da bir on yıl sonra tümden bitecektir. Yaşlı çiftçilerimizin gücü yetmediği için zaten kalitesiz üretim yapılmakta, gelecek kuşaklar ise ekonomik olarak kendilerini kurtarmadığı için de bahçesine gelmeyeceği gerçeği ortadadır.

Sonuçta nur topu gibi şöyle bir ürünümüz ortaya çıkıyor;

A-Randımansız fındık,

B-Bozuk fındık,

C-Çürütülmüş ve seçilmemiş fındık gibi dev bir milli servet kaybı yakamıza yapışmaktadır.

Ayrıca fiyatlar cazip hale geldiği için başka ülkelerde her yıl fındık dikimi yapıldığından yakın gelecekte üstünlüğümüz bitecektir.

Bu olumsuzluklar art arda geldiğinde ise ürün bir yıl düşük bir rakam olan 4 TL, bir sonraki yıl 14 TL gibi uçuk rakamlar olmaktadır.

Bu durumun ne üreticiye ne de nihai tüketiciye faydası olmamaktadır.

Hatta uzun vadede sürdürülemez olacağından, tüketime de sekte vuracaktır.

Bu olumsuz liste daha da uzatılabilirse de, burada bırakalım.

Her kesimi memnun edecek çözümler şunlardır;

1-Bakanlıklar, Bölge Milletvekilleri, Tarım Müdürlükleri, Ziraat Odaları, Ticaret Borsaları vb. gibi sorumlu organlar bu sorunu dert etmelilerdir.

2-Fındık bahçelerini bütünleştirme çalışmaları için;

a-Yasal düzenleme yapılmalıdır,

b-Çiftçilerin birbirine parça arazisini devretmesi için (devredene-satana) hibe teşvik verilmeli araziler büyütülmelidir,

c-Lisanslı depo kurulmalı, buraya fındık bırakan çiftçiden bırakın ücret talep etmeyi, getirene teşvik olarak ödül verilmelidir, (Lisanslı depo aynı zamanda fiyat istikrarı da sağlayacaktır!)

d-Tarım Müdürlüklerini evraklarla boğuşmaktan kurtarmalı, asli işleri olan araziye dönmeleri sağlanmalıdır,

e-Hazine arazisi, müşterek, ihtilaflı vb… türünde fındık arazilerinin hiç olmazsa tarım sigortası yapılabilmesi için dayanak bir yasal düzenleme yapılmalı, (ki bu sayede sigorta yapmayan ve dolayısıyla zarar gören çiftçi kalmamalıdır!)

f-Ziraat odalarının aidat toplamaktan başka işleri olduğu yasal zorunluluklarla hatırlatılmalı, hiç olmazsa üyelerini doğru eylemlere yönlendirmeleri sağlanmalıdır, (zira günümüzün ziraat odaları üyelerine fındık toplama tarihlerini, ilaç atma zamanlarını bile bildirememesi gerçeği, ne kadar lüzumsuz ve arpalık bir kurum olduğunu göstermektedir!)

g-Ticaret borsalarının başkanları dahil tüm personeli gözden geçirilmeli, ehliyet ve liyakatleri sorgulanmalı, yine buralar da üretici-sanayici-ürün kısmında uzman olmaları sağlanmalıdır.

Emekli memurların/işçilerin dış ticaretle, ihracatla, üretimle, ürün kalitesiyle ne kadar ilgisi olduğunu geldiğimiz nokta göstermektedir!

Üyeleri olan esnaflara devletin dayattığı tuhaf uygulamalar vardır; bunlardan birisi çiftçiden kesilecek bağ-kur primini tacir bizzat bankaya yatıracak olması, diğer bir tuhaflık da; tacir SGK’DAN şifre alacak, ürün getirenin borcu var mı bakacak, borcu varsa kesecek vs… (devletin yapamadığı angaryaları tacire yükleme garabetliklerine bile itiraz edemeyen odalardan bahsediyoruz!)

Ayrıca lisanslı depoculuk gibi önemli oluşumları, başkaca stratejik yapılanmaları, ihracatçı-ithalatçı ilişkilerini, arz fazlası-eksikliği durumlarını organize etmeleri gibi birçok sorunla ilgilenmesi gereken Ticaret Borsaları olmalıdır.

Aksi takdirde söz konusu kurumlar da aidat toplamak ve arpalık olarak hatırlı insanları istihdam etmekten başka bir işe yaramayacağı ortadadır.

(En azından bu raporu benim hazırlamam bile söz konusu kuruluşların çalışmadığını göstermektedir ki bu bile yeterli bir donedir.)

h-Çiftçiden ürün alan Fabrikacılar ve Tüccarlar sık sık denetlenmelidir.

Öyle ki alınan ürün;

1-Sağlıksız, havasız ve beton zeminler üzerinde depolanıyorsa,

2-Yaş ürün alınıyorsa,

3-Naylon çuvallarda stoklanıyorsa, gibi eksiklikler karşısında mutlaka caydırıcı bir para cezası verilmelidir.

Böyle olursa üretici ürününü daha dikkatli hazırlayacak, milli servetimize halel gelmeyecektir.

Bu raporumuz her ne kadar radikal gibi görülüyorsa da, hiç kuşkunuz olmasın ki yakın gelecekte bizi daha acıklı sonuçlar bekleyecektir.

Bir cevap yazın