0 0
Okuma Süresi:2 Dk., 21 Sn.

DALYA

Bu yazımla birlikte “Ünyekent” gazetesinde 100. yazımı yazmış oluyorum.

Yani sizlerle 100 haftadır birlikteyiz.

CANİK dergisinde ise NİSAN sayısı ile birlikte 8 sayıdır yine birlikteyiz.

Bu gazetede yazmadan önce de çeşitli gazetelerde 100 den fazla yazılarım yayınlanmıştı.

Bıkmadan, usanmadan beni izlediğiniz ve okuduğunuz için sonsuz teşekkürlerimi peşinen sunuyorum.

Öncelikle bilinmesini arzu ettiğim olgu şudur; ben ve benim gibi birçok yazar kusursuz, hatasız ve layüsel değildir.

Kaba tabirle çuvalladığımız anlar, yanıldığımız durumlar ve yanlış bilgiler tarafımızdan yansıtılmış olabilir.

Sizi temin ederim ki bu olumsuz sonuçların başlangıcında kesinlikle art niyet yoktur.

Herhangi bir beklentimiz, amacımız asla ve kat’a söz konusu değildir.

Yerel basında bulunan birçok arkadaşımız gibi bende eserlerimi tamamen fahri olarak ortaya koymaktayım.

Hiç birimiz herhangi bir ücret, paye, madalya vs. gibi karşılıklar almamaktayız.

Hatta benim gibi yazı yazan arkadaşlarımızın çoğunun bir işi, bir meşgalesi ve birçok sorumlulukları vardır.

Yine de kendimizi biraz daha sıkıştırmak, keyfimizden taviz vermek suretiyle vakit bularak yazılarımızı kayda geçirebiliyoruz.

Bu çabaların manevi nedenleri vardır.

Birincisi kendimizi ifade edebilmek, ikincisi ise çevreye ve insanlara faydalı olabilmek gerekliliğidir.

Yazı yazabilmek çok da kolay değildir.

Çünkü yazılarımı hazırlarken güncel konulara, buna bağlı olarak doğru bilgilere ve doğru kaynaklara, ulaşmak zorundayım.

En önemlisi sürekli okumak, sürekli öğrenmek ve sürekli hayatı izlemek zorundayım.

Mevlana Celâleddin Rumi’nin güzel bir sözü var; “Yeni bir şeyler söylemek lâzım cancağızım”

Sırf bu sözün gereği için bile sürekli yenilenmek zorundayım-zorundayız.

Bizim en büyük ödülümüz okuyucularımızın (yazımızı beğenirlerse) “kalemine sağlık” teşekkürüdür.

Bu iltifat edildiği anda biz daha bir havaya gireriz. (Mecazi anlamda!)

Tabidir ki insanız. Hatalarımız olacaktır.

Tez elde düzeltmek müessesesini de aynı hızda devreye sokabilmeliyiz.  

Bu durumlarda muhataplarım beni daha çok ukala, kendini beğenmiş, egoist, sorunlu vs. gibi kavramlarla eleştiriyor olabilir.

Bu tür yaklaşımlara kesinlikle kızmadığım gibi, haberim olduğu anda daha da dikkatli olmaya çalışmaktayım.

Ama okuyucularımdan kabullenmeleri gerektiğine inandığım şeyler şunlardır;

a-Yazar aslında biraz ukala olur.

b-Yazar daha çok önyargısı ile davranır.

c-Yazar daha çok kendi dünyasına göre yorumlarda bulunur.

d-Yazar herhangi bir konunun hiç kimsenin dikkat etmediği tarafından bakar.

e-Yazar olaylarda ve görevlerde açık arar.

Daha doğrusu var olan açıkları aşikâre ortaya koyar.

Bundan dolayı gücenmek, darılmak, kınamak doğru bir yaklaşım değildir.

Aslolan ise, muhatap kişi ve kurumların böyle durumlarda ki açıklarını derhal gidermeye çabalaması gerekmektedir.

Yazar “Bekâra karı boşamak kolay gelir” sözünü de kabul etmez.

Çünkü yazarın da sorumlu olduğu alanlar vardır ve en az serzenişte bulunanlar kadar onlar da göz önündedirler.

Yazar eleştirisini yapar ilgililer uygularsa uygular.

Uygulamazsa onlarla önce Allah, sonra hukuk ve en sonunda ise halk zaten ilgilenecektir.

Biz onların işini daha o merhalelere gelmeden hafifletmeye çalışırız hepsi budur.

Benim siz okuyucularımdan isteğim şudur;

Eğer beğenmediğiniz, yanlış bulduğunuz, yanıldığımı düşündüğünüz, katılmadığınız fikirlerim olursa bunu nedenleri ile birlikte gerek yazdığım gazeteye ve gerekse e-postama yazarak lütfen bana bildiriniz.

Bundan bırakın imtina etmeyi büyük bir keyif dahi alırım.

Eleştirilsem bile.

Nice “Dalya”lara.

Bir cevap yazın