Baş Yazı-Dünyada Ticaretin Gelişimi

0 0
Okuma Süresi:3 Dk., 27 Sn.

DÜNYADA TİCARETİN GELİŞİMİ

Yaratılıştan bu çağa değin, insanlar birçok süreçlerden geçmişlerdir. İnsanlık her aşamada yeni bir şey bulmuş, geliştirmiş, paylaşmış ve çoğaltmıştır. İlk insan avcı-toplayıcı özelliğe sahipti. İkinci aşamada aynı insanlık tarım ürünlerine ve hayvancılık yapmaya yöneldi. Ekilen tohumların yetişmesini ve üreyen hayvanların büyümesini beklemeyi zorunlu hale getiren bu durum, aynı zamanda bir yerde göç etmeksizin kalmasını, ikamet etmesini de beraberinde getirdi. Barınaklar artık kulübeye dönüşüyordu. Kap kacak, giyinme ihtiyacı ortaya çıkınca çamur ve seramik ustaları ortaya çıkmaya başlamıştı. İşte bu şehirleşmenin ve beraberinde de ticaretin ayak sesleriydi. Üretilen ve elde edilen ürünlerin fazlalığı pazara indirildi yerine ihtiyacı olanları aldı. Uzunca bir zaman diliminde bu değiş-tokuş yöntemi ticaretin kaderi oldu. Ta ki, Milattan Önce 700. Yılında Lidyalılar mal almak için altın ve gümüş karışımı bir şey icat ettiler. İşte bu uğruna savaşların yapılacağı, mali ve siyasi krizlerin çıkacağı şeydi. Bu PARA’YDI. Alışverişlerde birçok kolaylığı olan, ticareti daha bir canlı ve anlamlı kılan Parayı, uzun bir dönem daha kullanacağız gibi görünüyor. Tarım ve hayvancılığa dayalı olan toplumlar daha düne kadar ticarette açık ara farkla öndeydiler. Buda coğrafi olarak orta doğuyu göstermektedir. Söz konusu coğrafya da Sümerlerden Kartaca’lılara kadar süren medeniyet önderleri, uzunca bir süre dünyaya ve dolayısıyla ticarete hükmetmiş imparatorluklar kurdular. Dönemin en önemli ticaret merkezleri Arapların elinde olan Mekke, Romalıların elinde olan İstanbul, Fenikelilerin elinde olan Lübnan ve Tunus en önemlileri olmuştur. Roma dönemine kadar süren Ortadoğu egemenliği yerini artık batılılara bırakmaya başlamıştır. Bu dönemden sonra burjuva sınıfının da oluşmasıyla birlikte Avrupa da ticaret ilerlemeye başlar. 12. Yy.da da zirveye çıkış başlayacaktır. Her ulusta ve her ırkta ticaret anlayışı farklı tezahür etmiştir. Kimi ulus kan dökerek, kimi ulus işgal ederek, kimi ulus stratejik kararlar ve pozisyon alarak, kimi ulus ise üreterek Ticareti yapmışlardır. Örneğin haçlı seferleri her ne kadar dinsel içerik ihtiva ediyor gibi görünse de, sırf ticaret kaygısı taşıdığından ve soygunla-talanla mal edinmek için yapılmıştır. Ermeniler ve Yahudiler de ticaret anlayışı çok daha farklıdır. Onlar şiddetten daha ziyade mal veya mülk rehin alarak, faize para satarak, bankerlik yaparak ticaret anlayışını tercih etmişlerdir. Bu yüzden de kolay para eden ve kolay taşınabilen metalara yönelmişlerdir. Örneğin elmas, altın, gümüş gibi değerli madenlerin ticaretinde de bu iki ırk açık ara öndedir. İslam anlayışındaki ticaret anlayışı yukarıdaki anlayışlarla bir arada duramamaktadır. Zira İslam öğretisinde a-Stokçuluk haramdır-yasaktır. b-Müşteri kandırmak haramdır-yasaktır. c-Faize para vermek ve almak haramdır-yasaktır. d-Olmayan bir ürünü almak ve satmak (alivre) haramdır-yasaktır. e-kadın ticareti dolayısıyla fuhuş yaptırılması, sarhoş edici şeylerin imalatı, satılması, tüketilmesi haramdır-yasaktır. İşte bu temel prensipler Osmanlıların da ticaret anlayışını şekillendirmiştir. Tüm bu kavramlar devlete ve özerk odalara bağlı kontrolörler tarafından sıkıca denetlenmiştir. Örneğin ayakkabı imalatçısı bir esnafın sattığı ürün bozuk çıkarsa ve vaktinden önce deforme olursa, söz konusu görevliler gelir ve o ayakkabıyı satışı yapılan dükkânın çatısına asılırdı. Bu eylem tüketicileri uyarmak için o ayakkabı imalatçısına ceza verildiği anlamını taşırdı. Şimdilerde bile sıkça kullandığımız “pabucu dama atıldı” sözü de buradan gelmektedir. Loncaların (ticaret odası türünde örgütler) sınıfsal çalışmaları oldukça ayrıntılıydı. Hiç kimse önce yamaklık, sonra çıraklık, daha sonra kalfalık yapmadıkça ustalık mertebesine kolayca ulaşamıyordu. Referans ve belli bir süre diliminde çalışma gerektiren bu rütbeler oldukça zahmetli fedakârlıklar istiyordu. Askeri ve siyasi başarıların da etkisiyle Osmanlı dönemi işte böylesine mükemmel bir başarıyı yakalayabilmişti. Başarıları öyle ileriye gitmişti ki, dünyanın ilk büyük darphanesi Fatih Sultan Mehmet tarafından İstanbul’da kurulmuştu. Artık yıkılma emareleri görünmeye başlamış ve yeni keşif yollarından sonra dünya ticaretinde var olan aktörlerde yavaş yavaş değişmeye başlamıştı. Sıradaki aktör artık Avrupa’ydı.

Avrupa da ticaret son 200 yıl içinde zirveye ulaşmış ve dünyada önemli bir aktör olmuştur. Daha sonradan keşfedilen ve yerleşim coğrafyası olan Amerika şu anda Avrupa’yı da geçerek birinci sıraya yerleşmiştir. Öyle ki Amerika 1750 li yıllarda var olan iş gücünün %80 i tarım alanındaydı. Bu oran şimdilerde %3 e düşmüştür. Bu da Amerika’nın artık endüstri ve ticaret ülkesi olduğunun bariz bir göstergesidir. Bu oran Amerika da tarımın azaldığı anlamına gelmemelidir. Tam tersine Amerika da tarım daha da büyümüştür. Ama küçük parseller ve kazma kürek eşliğinde çiftçilik yapılmamaktadır. Bunun yerine yüz binlerce hektardaki tarlalarında ilaçlama ve sulamayı kendi özel uçaklarıyla yapmaktadırlar. Ve Amerika halen daha dünyanın en büyük tahıl üreticisidir.

Bir cevap yazın