0 0
Okuma Süresi:2 Dk., 30 Sn.

Geçenlerde İş bulma kurum başkanı bir açıklama yaptı.

“Şimdiki işsizlerde tembellik kültürü hâkim. İnsanlar fazla gayret göstermeden iş bulmak istiyorlar.

Kendileri için bulunan işleri beğenmiyorlar.

İstihdam garantili kurslar açıyoruz, ceplerine 15 lira harçlık koyuyoruz, gel meslek öğren, sertifikan olsun.

Kursun sonunda da işe başla, diyoruz. Ama kursiyer bulamıyoruz”

Ee burası Türkiye.

Çalışmaya üretmeye ne gerek var?

Çoğu işverenin başına gelmiştir. İş ilanı verilir.

İlk başvuran ya keldir, ya foduldur ya da vakit geçirmek için gelmiş emeklidir.

Bunlardan birini işe aldınız.

İşe giren adam daha iyi bir iş bulana kadar o iş yerinde çalışacaktır.

Bulduğu anda haber bile vermeden gidecektir.

O elemanlar beklerken bazı özel işleri-işlemleri ve vazgeçilmezleri olacaktır.

Örneğin elinden cep telefonu hiç düşmeyecektir.

Bol bol mesaj çekecek, sıkça telefon sohbetleri yapacak ve sonuçta mesai mefhumunun dibine vuracaktır.

Dükkânı veya fabrikayı istismar edecek, o işyerinin telefonlarını veya malzemelerini kullanacaktır.

Kimisi de bazen söylemeden alacaktır. (Çalacaktır yani!)

Bir türlü parasal sorunları bitmeyecektir.

Ay bitmeden her hafta maaşından avans isteyecektir. Çoğu personel çoğu zaman işyerine hep borçludur.

Ayrılırken bile bu borçlar ödenmemiş olacaktır.

İşyerinde bilgisayar varsa akşama kadar sohbet sitelerinde geyik çevirmeye devam edecektir.

Müşteri gelse bile PC ekranından başını kaldırmadan cevap verecek bir an önce müşteriyi bertaraf edecektir.

İş yerine ait motorlu taşıtları hor kullanacak ve aynı araçlarla kendi özel işlerini de takip edecektir.

İşçiye öyle her işi de yaptıramazsınız.

Ağırlığı olan, hacimce büyük olan, akalak-kokalak türü malzemelere dokundurtamazsınız.

Elleri pis olur.

Saçlarına ve elbiselerine toz sarar.

Üstelik bazen işveren, uzmanlık isteyen hususlarda başkaca şehirlere konuyu iyice öğrenmesi için personelini gönderir.

Bütün masraflar harcırah vs. hepsi işyerine aittir.

Bu türde birçok emek, işçiye yatırım, gösterilen sabır işçinin en fazla bir-iki ay daha kalmasından başka fayda getirmeyecektir.

Çünkü çalışan daha azimlidir. İlla kendini işten attıracaktır.

İşverenin canına tak eder. (Nihayet!)

“Haydi kardeşim, seninle anlaşamıyoruz ve bu iş yerinden ayrılıyorsun”

Olsun.

Hiçbir mahsuru yok.

Çünkü işten çıkar çıkmaz al-i devletimiz bu vatandaşımız çok yoruldu ve işsiz kaldı diye anında işsizlik maaşı bağlayacaktır nasılsa.

Nasıl olsa işveren vergilerle ve sigorta primleriyle işsizlik fonunu besliyor.

Az ama idare ettirir. Yattığı yerden para alıyor. Fena mı?

Şimdi gidin bakın çalışanlar, işlerinde sebat edenler, emek sarf edenler, ticaretini sürdürmeye çabalayanlar hep eskilerden kalmadır.

Ya da Allah korkusu olan ve aile terbiyesi almış güzel insanlardır.

İş hayatında o nesil insanlardan fazla kalmamıştır.

Sorduğunuz zaman herkes “ne iş olsa yaparım abi!” der.

Bilmediği hiçbir iş yok. Ama hiçbir şey bildiği de yok aslında.

Kendilerini geliştirmeye hiç çaba göstermezler.

Bir Allahın kulu çıkıp da “şu işi düzgün yapayım ve öğreneyim” demez.

Ve hiç kimse “ben bu çalıştığım iş yerinden ekmek yiyorum o yüzden de buranın ihyası için az da olsa gayret göstereyim” diye düşünmez.

Ben bu ülkeye bu millete nasıl faydalı olurumun hesabını yapan fazla insan yoktur.

“Bir an önce akşam olsunda kakara kikikiri yapayım”  peşinde herkes.

Ama bu bir titan saadet zinciridir. Hiç kuşkunuz olmasın akşamdan sabaha kopacaktır-kopmak üzeredir.

Buldukları fazla yağı oralarına buralarına süre dursunlar.

O çetin ve kara günler geldiğinde iyice hüsrana uğrayacaklardır.

Sonuç olarak onulmaz bir hayal kırıklığı ile baş başa kalacaklardır.

Bir cevap yazın